Sınıfta her öğrenciye ait, elma şeklinde kesilerek hazırlanmış kartonlar panolara yapıştırılır ve okuması düzgün olanların elmaları gün geçtikçe kızarırdı. Yüzü allanmış Pollyanna'lardan biri olup, utanç duvarında kızarıklığı artmış bir elma olmak istemediğim için hiçbir zaman okumamı düzeltmek istemedim. Okurken teklesem de anlamam gerekeni anlamış olmak bana yetiyordu: Ben onların büyükanneleri değildim ki onlara akıcı bir şekilde masal okuyayım... Zaten bananeydi Ali'nin topla ilişkisi ve Emel'in evine gitmiş olması.
"Bir insanın güzel olup olmadığı, yazısının güzel olup olmamasına göre anlaşılır." diyen bir öğretmenle öğrenme arefesine girildiğinde, zaten çirkin olduğumu biliyordum diye bir öğrenilmiş çaresizlik içine girip, yazımı düzeltmeye tenezzül bile etmedim. Elim böyle hareket ediyordu, ne yapsaydım?! İtaatkar arkadaşlarım "Ama çirkinlerin çirkin yazısı olur Şeyda..." dediklerinde, "Zaten çirkinim. Yazım güzelleşince birden güzelleşecek miyim?" deyip, yazmaya bildiğim gibi devam ettim.
Güzelliği sığlaştıran ve tek kelam etmeden birbirine aşık olan zengin erkek ve biraz süslenmiş fakir kız masallarıyla sanki evlenince hayat mutlu bir şekilde sona eriyormuş gibi yüzeysel reklamlar sunan eğitim sistemimiz karşısında hala mutluluğu bir koca bulmuş olmakla ilişkilendirmeden yaşamaya devam edenlerdenim. Bir üst level olarak karşıma bölüm canavarı olarak çıkan yüksek lisansta da eğitim sisteminin öğretilerine karşı durarak, arkadaşlarımın yadırgar bakışlarıyla bunu da atlatmayı planlıyorum.
Vay be yalnız değilmişim, :) Ben o elma olayında becerikli olan heriflerdendim, fakat o akıcılığım zaman kayboldu, birazda utangaçlıktan tabi... Elma erken kızarınca insan utangaç olurmuş, okurken elma gibi kızarırmış misali diye saçmalarmışım :)))
YanıtlaSilEhehehhe, hatırlıyorum o elmaları; bir de kalemtraş falan hediye ederdi hızlı kızaranlara!
YanıtlaSilBenim kızaran elma sonucu aldığım kalemtraşım teneffüste birilerinin ayakları altında kırılmıştı, bak şimdi onu da hatırladım, çok üzülmüştüm, çoook...
Bütün herşeyi depreştirdin yine...
:) Benimki hiç kızarmamıştı sanırım. Çocukken de hiç ödüllendirme olayını samimi bulmazdım... Hiç hevesim olmazdı:) 70-80 kişilik sınıflarda hep bi gümbürtüye gittik zaten Osman:) Biz beraber ev ekonomisi dersine girmiş miydik yahu? Ben hep sen makarna yaptın gibi hatırlıyorum. Başkasıyla mı karıştırıyorum acaba. Herkesten daha becerikli bir erkek çocuğu vardı, öğretmen de hayret etmişti. Bak benim de anılarım depreşti:)
SilBen işte o güdülenen tayfadanmışım demek ki... ;)
YanıtlaSilEvet maalesef çok kalabalıktı sınıfrlar.
Yok girmedik, ben o zaman başka okulların makarna pişirme atölyelerindeydim... ;)
Ama ben de hatırladım, makarna, patates salatasıve mozaik pasta falan yapmıştık...
Evet işte o senmişsin:) Becerikli erkekler olabileceğini o derste öğrenmiştim. Sonra ben niye hiç kendimi geliştiremedim bu konuda hiç anlamadım:D
SilEheheh, hayır o benim, hayır benim...
YanıtlaSil;)