Google

Ben iyiyim de, çevrem kötü...

31 Aralık 2013 Salı

2013'e Veda

Windows, Msn Messenger, Internet Explorer'ın her yeni sürümünün ve işyerindeki asansör sisteminin bir öncekinden daha kötü olması gibi, her yeni senenin de bir öncekinden daha kötü geçmesi, "Daha iyisi olmayacaksa, bir sonrakine geçmeyeydin bari." dedirtiyor... 2013'ten sonra ileri devam etmeyip; 2012'de kalan güzellikleri alsak. Ben 2012'de dünyanın sona ereceğini düşünerek geri sayım yapan insanların saflığını, temiz kalpliliğini sevmiştim. Keşke dünya o zaman ve daha önceki zaman dilimlerindeki saflığına geri dönse... Mesela yağmur yağınca toprak kokusu gelmesi gibi... Dünyanın katmanlarına ilave olarak eklenen elektrik bağırsakları tabakasının tamamen çıkarılması... Yıl oldu 2014, teknoloji anlayışımız toplum içinde interaktif sosyal paylaşım siteleri değerlendirmeleri yapmak. Dokumatik ekranlar bile icat edildi ama hicbir film, bununla birlikte beyinlerin ve yeni üretimlerin duracağını söylememişti. Şimdi bu kırmızı ve mavi kablolardan hangisini nereye sokuyorduk?! Sağlık olsun yaa... Hem temenni hem teselli...

3 Aralık 2013 Salı

Ekmek bulamıyorlarsa, simit yesinler

Ekmek, simitten daha doyurucu ve ucuz o zaman bu durumda... "Ekmek bulamıyorlarsa, simit yesinler." diye bir hesap çıkarmış biri sanırım, toplum hayatını bilmeden bilimini konuşturup:) 
Bir simidin kalorisiyle de, bir bütün ekmeğin kalorisi aynı olduğu
na göre, obezite sonucu bu ailenin sağlıksızlığı yüzünden hastane masraflarını da hesaplamaları gerekirdi oysa. Ayrıca çocukların çay içmesi faydalı bir eylem değildir. Beş boğaz değil, iki boğazdır o o zaman. Ki çayı dışarıda 1 liradan satan yerde içmek yerine, evlerinde yapıp, üç demlik çay yaparlar. Beş kişilik aileye de bu çay üç gün yeter. Yetmezse de zaten demir eksikliği baş gösterir(yuh!). Çayı 1 liraya içiyorsa, bulaşık suyudur o zaten(ölürler!).Ama en güzeli de termosunu 50 liraya alıp, yanına da beyaz peynir simitle, boğaz manzaralı en kral banka oturup, çoluk çocuk vakit geçirmektir. Bu aile mutlu bir ailedir. Herkes ellerinde 2000 liralık akıllı telefonlarıyla kafalarını önlerine gömmüş şekilde durduğundan, bu durumdaki insanların nelerle mutlu olabileceğini anlayamadıkları için üzülüyordur hallerine. "Aaaa sen hala Nokia 5110 mu kullanıyosunn!!! Ekmek yoksa da simit yiyin o zaman":) Allah'ın dangozları...

12 Kasım 2013 Salı

"İşin Profesyoneli Olmak"

"Merhaba" ile başlayan maile, merhabasız cevap vererek, "normal şartlarda seninle hiçbir şekilde iletişim kurmazdım ve seni sevmiyorum, fakat sana saygı duyuyorum, çünkü üst ve ulvi bir insanim. Saygılarımla;" mailleri göndermek ne kabız, formal dilde birine gıcıkken, tek yapabildiğin iç tonlamanla "saygılarımla;"ya iğneleyicilik katmak... Tey!!! Halbuki ben hiç böyle mi idim? Sevmeyince saygı da duymayan bir paçoz, sıska bir sinsi idim. (Onaylayanı vururum!)

6 Kasım 2013 Çarşamba

Sporun her dalına her türlü teşvik, imkan ve geleceğin sunulduğu bir memlekette, golf gibi zengin züppe sporu için, sırf sporcuları motive olsun diye, "dünyanın en zengin sporcusu" gelince, tek tepki konusu trafiğin tıkanma ihtimali oluyor yani? Sırf duran bir topu uzağa fırlatıp o sırada da içkisini yudumlayarak topu bulması rahat olsun diye daha az ağaç yoluna çıkması için orman katlediliyorsa bu "sporcular" için, her şey normaldir zaten. Beyaz ayakkabıyla çimlere basıp, ayakkabısı hala beyaz kalan adamın ellerinde kan vardır.
Türkiye'nin adı, ünlü bir golfçünün Türkiye'ye gelerek motive ettiği sporcularla duyulsun, reklamımız olsun; tanınalım! Belkide ülkeyi satışa çıkaran, hükümetlerden çok millettir? Neyin reklamı, neyin tanıtımı ve neyin gurur duyma isteğidir yıllardır? Mal mıyız da reklama ihtiyacımız var? "Türkiye'nin stratejik bir konumu var; tüm dünya bizim topraklarımızı istiyor, süper ülkeyiz biz" diye ilkokuldan beri beyni yıkanarak büyüyünce, vatan millet coşkusu milli takım zaferiyle eş oluyor işte.
Golf alanlarının çevreye zararlarını, her konuda yapıldığı gibi, aslında çevreye şu zararları veriyor ama sanıldığının aksine şöyle de yararları var diye, aptalca iyimserleştirmeye bile çalışmadan belirtebiliyorlar. "Elit insan sporu" olduğu için kimse ses çıkaramıyor, görgüsüz fakir gibi görünecek diye sanırım. Ya da köprüde trafik felç olmadığı için kimsenin muhalefet edesi gelmedi. İlla bir şey dayanacak sonuna kadar değil mi?!
http://www.golfkulubu.com/turkey_golf_ve_cevre_sf2-26.html
1-Yerin üstündeki sularının, böcek ilaçları, gübre ve diğer enfekte eden maddeler ile kirletilmesi,
2-Sahil şeritlerinin aşınmasıyla dere, çay sularının kalitesinin azalması,
3-Çok miktarda suyun golf tesislerinin sulama işlerinde harcanması,
4-Doğal alanların bozulması ve kaybı,
5-Kimyevi maddelere temas etmek ve uygulamaktan ötürü sağlık riskleri oluşması.

15 Ekim 2013 Salı


İstanbul'da bisiklet park yeri amacına en uygun şekilde kullanılır!:)
Manzarası en güzel yer park yeri mi yapılır? Hiç mi Maslow amca okumadınız! Önce temel ihtiyaçlar... çömelik oturuş neyim:)

9 Ekim 2013 Çarşamba

Kendimi Küba sıcağında sepyalar içinde, kendine bile hayrı olmadan dönerken daha bir yorulup terliyormuş gibi dönen pervane karşısında biraz esinti beklemenin çaresizliği içinde hissediyorum. Pervanenin de sağ üst köşesine rafya bağlanmış böyle...

8 Ekim 2013 Salı

Odun parçası bile suyun üzerinde süzülebilirken, benim suyun kaldırma kuvvetine bile karşı koyabilecek bir kütük olmam ne estetikten yoksun... Anıları tekrar yaşatabilecek şekilde hafızama kazıyamayacak kadar düşük bir hayal gücüne sahip olmam da aynen öyle. Daha zevk alınası bir yaşam için, hayatımdaki herkesin kafasına kese kağıdı geçirmek istiyorum...

21 Eylül 2013 Cumartesi

Zaten hayatları boyunca gidemedikleri ve gidemeyecekleri yerlerin listesini yapıp, buralara gitmeme sebeplerini "DİRENİŞÇİ" sıfatıyla sıralayanlar gerçekten de ne kadar güçlü bir direnç içindeler yahu... Nedense Burger King ve Starfucks fakirhanelerine kimse direnemiyor ve sadece listelerde kalıyor. Haydi bakalım bir daha yanımdayken ikisinden birine ya da ikisine birden gittiğinizi göreyim! :)
"Radyo Eksen dinliyorum." "entel"leri de neyle hava atacak? Hele ki "Ceylan Otel"e gitmeyince, adamlar nasıl kalkınabilecek kısmısı da çok kilit bir nokta olarak görünmekte. Ucuz moteller neyse ki listede yok. Yoksa dünya, "accidental babies" sahibi olmaya bir son verirdi... Ki bu da evrimleşerek işe yaramazlık noktasına gelmiş zavallı neslimizin sonu demek olurdu! Varlığımız Türk varlığına böyle armağan oluyor...

Direnişçi, etrafındaki insanlara (karı, koca, sevgili, arkadaş, sosyal ortamları içine dahil olma düşüncesiyle yaranılmaya çalışılan etrafında veya olmayan insanlara) göre düşüncelerini değiştiren insan değil; evvelden beri tutarlı düşünen ve tutarlı yaşayan insandır. Starbucks'ta otururken, kendine bir pay çıkarmak için, kahvesinin yanında meze olarak olaylarda ölen insanlardan bahseden bir nekrofil olmak yetmiyor.

Çok saygısız davranmak istiyorum da çok şükür atam babam belli benim de buradan pek rahat sövemiyorum!

28 Ağustos 2013 Çarşamba

Çıbığh

33 tane magnum çubuğu şifresi gönderdim... Bunlardan bir kısmı çift çekiliş hakkı veriyor. Bu sene de çıkmazsa, artık gerçekten Magnum'un hiç kimseye araba vermediğinden emin olacağımdır. Benden başka kim üşenmeden gönderiyor bu şifreleri yaa!!! Bir de, ağzımı sürdüğüm magnum çubuğunu geri elime aldığımda ben bile tiksiniyorum. Gerçekten o çubuğu alıp da dokunmak isteyecek bünye nasıl olabilir ki?!! Tabii ki de, "Kazandın! ver salyalı çubuğu al arabayı" demeyeceklerdir!!! Nasıl bir değiş tokuş olur bu yaa!!:S Hiç mantıklı değil... :(

27 Temmuz 2013 Cumartesi

Artık sözlüklerde aradığım konu başlıklarını veya başlıklar altında güncel bilgileri bulamamak; daha bir mantıkları çerçevesinde bıdırdanan ve düşüncelerini ukalalıklarıyla harmanlayıp daha bir ağdalı anlatımla uzun uzun ortaya koyan ve hemfikir olmasan da kafanda olayın bir de diğer yönlerinin olduğunun yer tutmasına neden olan insan güruhundan ayrı kalmak beni ne kadar da kırıyor... Sadece duymak istediğin tarafı takip edememek akıl açan bir aktiviteydi halbuki.
Ünlüler eskiden "elit ve sosyal" yaşamla ne kadar birebir olduklarını göstermek için bir "asosyallik" simgesi olan internete "Arkadaşlar, o hesap benim değil. Zaten vaktim de yok internete ayıracak ayooll..." diyerek burunlarını kıvırırken; şimdi haberler bile bilmem kimin twitter yazıları veya fotoğrafları üzerinden dönüyor. Tv programlarına katılanlar cep telefonlarını kapatıp, yanlarına bile almazken; şimdi karşısındaki konuşurken, ergen evlat sofrada gameboy oynuyor gibi bir tavırla umursamaz davranıyor arada sessizliğini "Aaa.. Bilmem kim şimdi bana şu cevabı verdi." diyerek, sanki level atlamış gibi!
Bir gün Twitter ve Facebook bir süreliğine bir şekilde kapanır ve sözlüklü sözlüğüne döner; ünlüler de sentetik hayatlarını sosyal "house party"lerinde özgürce yaşamaya, diye bekliyorum... ve bunların hepsinin tıpkı geçmişte denenlerin unutulduğu gibi unutulmasını da. Gerçekten yaa... daha önce internete girecek vakti bulamayan ünlüler şu an neylerinden fedakarlık ederek bu işe vakit ayırabiliyor: daha az "grupça" aktivite?
Umarım Amish tarzı bir yaşam da "trend" olur bir gün. Biri yaparsa, diğerleri de yapacaktır nasılsa. Birinin bunalıma girip, her şeyden elini ayağını çekmesini ve akıllı telefonunu satan bilge olmasını bekliyorum.
Bu dilekleri Facebook üzerinden belirtiyor olmak da, "Hayat sokakta" deyip, tv programı yapmak kadar ironik. Hani "sosyal medya", "klavye delikanlılığı"ydı ve kabul edilecek bir tarafı yoktu sözlüklerde laflar o insanlara itina ile sokulurken #'siz bir formatta! What da fuck!!!!!!!!
Bir de şimdi gerizekalı gibi, gülümserken fotoğraf çekip, "happy", "smile", "sunshine", "life", "ot", "bok" diye kelime sıçmıkları serpiyorsunuz ya ortalığa... Ana fikri açıklayan kelimeleri mi bulmaya çalışıyorsunuz, ilkokul öğretmenleri ödev vermiş çocuklar gibi Allah aşkına! Fotoğrafa bakınca öğeleri seçebiliyoruz biz. Ne yeyip nereye gittiğinin bile izahatını vermeye ve almaya alışmış insanlar fotoğrafta senin yazdıklarını okumazsa tüme varıp; tümden gelemeyecek kadar mı küçülttüler diyorsun beyinlerini?! (Hadi ben şimdi kategori oluşturmak için yapıyorum da, bunlar çocuğunun fotoğrafıyla gündeme mi oturmaya bekliyor?)
E-muhtıra yayınlanmış bir ülkede Twitter'a MısırdaKatliamDursun yazdığında duracağını sanan bir millet olmak çok da acayip durmuyor doğrusu. Belki de herkes hashtagler yazarsa evrene pozitif enerji yayarlar ve herkes savaşmayıp, sevişir dimi yaa?! Offf süper fikir yhaa!!! Şimdi anlıyorum, hepinizi...
hashtag(fuckyouall, muah)

20 Temmuz 2013 Cumartesi

Alikopter!!!

Şu helikopterleri serseri gibi kullanmayın be. Efendice yüksekten yüksekten uçun işte. Tek kolunu helikopterin camından çıkarıp, evin çatısına konayazarak birden el freniyle dönüyor gibi yapıp insanın ödünü koparmayın ulan! Alıcam pervanenizi aşağı hah!

Yaprak

Hala aynı rüyaları görüyorum. Yoksa hiç uyanmadım mı uykudan? Bir yaprak mıyım ben yoksa, yalnızlığıyla sararan? Hiç farketmedi mi hayat beni, kendinden koparken? Hiç hissetmedi mi toprak beni, kendi kendimi gömerken? Gözyaşlarını bana akıtmadı mı yağmur.. yağarken? Rüzgar eserken beni hiç hissetmedi mi?
Yaprak kendi kendine doğar; yeşertir kendini birden. Sonra sararır aniden, düşüşü de hemen arkasından..Yalnız kalır, savrulur, gömülür. Ama hatırlanmaz; arkasından ağıt yakılmaz! Gelir mi kimse cenazesine, cenneti var mıdır? Gömüldüğü yer bile belli değildir. Yıllar süpürür, götürür!
Belki de hata yüksekte doğmaktır. Bedelini sonra ödersin. Erken yükselir, erken büyür, erken düşer, erken ölür. Güvenir yükseklere; haketmediği halde çıkmış olduğu yere..Ve ani düşüşlerle, sarsılarak, savrularak… YOK OLUR!

5 Temmuz 2013 Cuma

Sevgili Avea,

Sevgili Avea, 
Sabahtan beri en az yedi kere gondermis oldugun, bakiyeniz azalmis ve kisa surede bitecektir temali mesajini asagilik kompleksine gireyim diye kasitli mi gonderiyorsun? 30 liralik kontor yukleyip, geriye 27liranin kaldigi bir bakiyeden bahsediyorsun. Bu nasil bir satis politikasidir be!? Psikolojik baski altina alip, 27 lirayi kucumsetip, daha fazlasini cebren aldirmaya calisiyorlar! Holy shit ulan!! Bir de sunu sunu yap sana bilmem kac dakika bedava vericez diyen mesajlarla da sadaka verilesi gereken insanmisim gibi davraniliyor simdi de!! Cok rahatsizim. Birazdan durumun var mi yok mu diye sormani ve dertlesmek icin aramani bekliyorum.
Saygilarimla..

15 Haziran 2013 Cumartesi

12 Haziran 2013 Ayşe doğması:)

Neredeyse tüm insanlar bebeklere karşı daha bir sevgi besler. Çünkü, karmaşık mesajları yoktur. Üzerlerinde butonları vardır. Alnına basarsın, sarılık mı değil mi anlarsın. Kıçına biraz bastırırsın kakası varsa tekrar yapmaya başlar. Acıkırsa, ağlar. Gazı olursa, ağlar ve altına yaparsa tekrar ağlar. Fazla zekaya gerek yoktur ne sorun yaşadığını anlamak için. Bu üç olasılıktan hangilerinin olmadığını eleyip, tek seçeneğe indirirsen sorunu çözülür. Eğer kocaman insan da karmaşıklıktan uzak basit mesajlar veriyorsa, onlar da sevilir. Ama yetişkinsen sevilmeyecek bir insan olmalısın gibidir. Çünkü, küçükken yeterince sevilirsin. Her hissi deneyimlemek gerekir hayatta. Büyüdükçe kirlenirsin çünkü. Kakan artık sadece annenin sütünden değildir; iğrençleşirsin. Kusmuğun da sadece süt değildir; iğrençsindir. Kokun içine çekilesi değildir; ter kokarsın ve bu da iğrençtir. Yani hiç sevilesi değilken de bu hissi arayıp, karmaşık olmayan mesajlarla yaşıyorsan veya bunları bekliyorsan imkansızı beklersin. İnsanın kafatasına uygun şekilde büyümüş beyni varsa, anlamak ve anlaşmak zorlaşır çünkü.
O yüzden biz şimdi Ayşe'yi böyle sevip, tanıyalım. Sonra da büyüsün vakitlice, kakası da kusmuğu da iğrenç olsun. Kafasıyla birlikte beyni de büyüsün. Sonra da aklını sevelim. Karmaşık olsun mesajları, kendine özgü olsun. Durup düşündürsün, sonra güldürsün. Mesaj kaygısız, kar amaçsız olsun. Agu gugu demeyelim, enine boyuna konuşalım. Amin.

14 Mayıs 2013 Salı

Oğlumuz Ted'e Kız Beğenmece

Yıllarca bizi sürüncemede bırakıp, ne taş ne sinir bozucu ne güzel ne çirkin kadınlar gösterip, beklentilerimizi tavan yaptırarak, bir türlü layığını bulduramadıkları hanım oğlumuz Ted'e helal süt emmiş karı bulup; beğenemiyoruz anasını satak! Oğluna layık kız göremeyen aksi kaynana moduna soktu bizi Sayın How I Met Your Mother. Dizleri titrer mi insanın play tuşuna basacağım da birden dönüşü olmayan bir yola girip kadını görüp, bu muydu beee diyeceğim diye. Bence kadının yüzünü falan göstermemeliler. Işık koysunlar ışık!

4 Mayıs 2013 Cumartesi

İşe Kabul Sonrası Mutluluk Tanımı Ve Hayat Akıbeti

İşte o an anladım sıçarmışımsı yüz halim kendiliğinden vuku bulduğunda, ekşi bir şey yerken inceden inceye haz almak gibi bir hissiyatla mimiklerimi kontrol altına alamamamın adını. "Amanın gerçekten hayatımda bir şeyler iyi oluyor" mutluluğuydu bu, "Gerçekten olabiliyormuş benim hayatımda da" içsesiyle, "Yok lannn hemen havaya girme bir soluklan bakayım" otomatik sesinin kavgasının gürültüsü ve optimistin "La oğlum, adam diyo işte da! Yalan mı söylüyo bir bıdırdanma!" demesiyle susan kafa sesleri eşliğinde:) Komik hissettim duygu dalgaları eşliğinde, ekşiydi de hah...:) eriği tuza banıp, banıp yer gibi:P
Hayatımda eskiden zevk aldığım hiçbir şeyin eski tadını alamamaya başladığım bir anda yeni bir ilgi alanıyla sürekli tazelenen bir hayat eşliğinde yaşıyorum. Kafa bir iki saniye takılınca, otomatik olarak, potansiyel bir yeni kafa bozucu gelir bir süreliğine şenlendirerek. Sonunu bilsem de merak ediyorum yeni gelen nasıl bozulacak ve hangi gariplikle o da gidecek... Bildiğin, kiyfle seyrediyorum hayatımı. Şükür ki tek derdim ot bok, türlü gerizekalılıklar. Belki bundandır hayatımda olan gariplikleri garip bir yaklaşımla ele alıp, her daim kahkaha atarak yad etmem, sanki hiçbir sıkıntı vermemiş gibi bana.
Okan Bayülgen'i artık sevmiyorum, cips ve sos, dondurma eski tadında değil, çikolata zaten sevmem. Ispanak sevmeme rağmen, yerken böcekleri çiğniyorum gibi geliyor; yiyemiyorum. Müzik dinlemek istemiyorum, radyo dinlemek istemiyorum; sevdiğim şarkıları niye sevmiş olduğuma anlam veremiyorum. Film izleyemiyorum, dizi izleyemiyorum. Şimdiye kadar nasıl izleyebildiğimi anlayamıyorum. Eriği tuza banarak yemeği hiçbir zaman sevdiğimi hatırlamıyorum zaten ve sarelle de sevmezdim ben. Şu sizi mutlu eden çikolata neyse bana da verin ondan. Bana sadece baş ağrısı ve ateş yapıyor kör olmayasıca! O zaman günde üç öğün iskender mi yesek?
Eskiden zevk veren şeyleri daha sonra tekrar yaparak güzel hatıralarını piç etmeyeydik iyi miydi?!
"Saygılarımla;"

29 Nisan 2013 Pazartesi

Ağaçları kesmek veya kestirmek zorunda olduğum bir işim olmadığı için ve her pazartesi gününe hayatımdan hiçbir şey eksilmeden yaşayarak girebildiğim için şükürler olsun. Şükredemeyenler işlerinden istifa edip zengin koca bulabilir mesela. Böylece evlerinde oturup, zengin kocalarının her ihanetleri sonrasında vicdan azaplarını dindirmek için aldıkları pırlantaları ve dolce&gabanaları görebildikleri için hallelerine şükrederler. İstifa edin mutsuzsanız valla yaa... Oturun evinizde huzurunuz olsun, para da harcamayıverin. Hem para gelsin hem vakit sahibi olayım diyorsanız, çözümü zengin karı-zengin kocadır. Her pazartesi yakınmak yerine, ne çirkinim yine herif düşüremedim beni bu hayattan kurtarabilecek deyin ki mesajınız açık bir şekilde ulaşsın ilgili yerlere... Neyse işte... ağaç diyordum ben. Hem metro yapsınlar hayatım kolaylaşsın hem ağaç olsun da ciğerlerim açılsın olmuyormuş. Aslında bunu demek istemiştim.

18 Mart 2013 Pazartesi

Avea'nın gösterip de vermemesi?!

"01.03-15.03.2013 tarihleri arasinda diger operator ve sabit hatlardan 2 dakika arandiniz.8 dakika daha aranin her yone hediye 5 dakika kazanin!" Diyorsun ama ne yapayim avea? Aramazlarsa, ben mi diyeyim arayin diye? Onlar düşünmüyorsa, ben yüzsüzlüğü ele mi alayım? Bırak yaa lanet olsun bedava dakikana, beni düşünmeyenlerin derdine mi düşeyim istiyosun? Para bende bok! İstersem saatlerce de arar konuşurum istediğimle... Sana mı kaldı bana dakika sadakası vermek! Hiç de üzülmedim, bok ibne!:(

14 Mart 2013 Perşembe

Gıcık olunan insanı gıcık etmenin yolu tuvaletten geçer ve işeme hakkını elinden almakla gerçekleşir. Sinir olunan kişinin tüm özelliklerini iyi gözlemlemek ve işitsel zekayı da eş zamanlı harekete geçirmek de bu işin temelidir.
İki kere aynı anda tuvalette karşılaşılınca, aynı işeme periyoduna girilir. Eğer önceki karşılaşma anında tüm kabinler doluysa, aynadan ve yandan yandan, söz konusu kişi incelenir baştan ayağı ve bu esnada tüm çıkardığı sesler için dikkat kesilir: aksırık, tıksırık, nefes alış veriş, tıkırtı gibi... ve bekleme anındaki adımlar, kapı açış kapatışları da izlenir. Bundan sonrası ilk önce tuvalete adım atanın kim olacağına ve şansa bağlıdır. Kabin içindeyken, diğer kabinler de doluysa, fark edilen gıcık kişi geldiğinde tahminler yürütülür ve kabinden çıkılmaz!!! Oflamalar poflamalar dinlenir, keyiflenilir ve sevimli olmak için de diğer kabin dinlenir ve o kişi çıkmadan önce çıkılır. Böylece ilk çıkan sen olduğun için sevinç dolu ifadeyle gözünün içine bakar, aslında içten içe fesat olsa da. Ben çıkmayaydım bok işerdin seni sürtük içsesi ve yüzünde tebessümlü ifadeyle kabin, sinir şahsiyete bırakılır.
Ayrıca bu durum, zaman içinde perçinlenen düşmanlık ölçüsünde sabunluğa zehirli/öldürücü maddelerden azar miktarda ilave edilmesi şeklinde de üst aşamalara taşınabilir. Kurunun yanında yaş yansa bile, gıcık olunan kişinin ağır ve acılı bir ölüme ilerlemesi gün gün, aşama aşama izlenip kiyf bilem alınabilir!
Sen kalk ne yaparsam etinden sütünden faydalan; sefasını sür! Sonra, ne bir selam ver ne bir cümle kur! Ortalama 2 dakika süren şiddeti yüksek işeme sesini dinlemek zorunda kalayım bir de üstüne! Bunlara mecbur tutuluyorsam, benim de şartlarım var bacım!! TEYYYY....

11 Mart 2013 Pazartesi

Batarken güneş ardından gökdelenlerin, içine edeyim tüm jaluzilerin!! Akşam güneşinin güzele vurma tesellisi de bir yere kadar bea! Gözlerim en önemli sermaye girdim benim uleynn!!:s(teletabileri de unutmamak lazım tabii)

15 Şubat 2013 Cuma

Twitter icadı öncesi atasözü oluşturma platformu neydi?

Atasözleri eskiden nasıl bir platformda yazılıyormuş ki, şimdi twitter ortamına ihtiyaç duyulmuş da oluşturulmuş ve güne uygun atasözleri için 140 karakter sınırıyla, tüm ata adayları tarihe geçmek için at koşturur modda yazıyor. Osmanlı vakitlerinde sokaklara koyulan altın kutulara(!?) mı atıyorlardı belli formatta sözleri de, şimdi bu icada ihtiyaç olmuş, mevcut atasözleri baygınlık verir hale geldiği için?!
Ben de öyle kısa cümleleri anca büyük atalar kurabiliyor sanıyor ve dertleniyordum: “Ben ne zaman büyük düşünüp, küçük yazabileceğim?” diye, öğretmenlerimizin atasözü tanımıyla yücelttiği saçma kısıtları bir halt sanarak. Bir cümleden fazla cümle kuramayan bir nesil büyüyor bununla, kendilerini doya doya giriş, gelişme ve sonuçlarla anlatabilme özgürlüğünü tatmadan. “Twitter özdeyişler sözlüğü” falan çıkarırlar anca, edebiyat savunucusu bile olmaya meylediyorum muntazaman hah.
Sembolizm örnekleri, derin ve kapalı anlamlar, uzun ve fazla sayıda cümle içinden yakalanıp çıkarılınca daha bir antrenman olmaz mı insana? Ayrıca, kelimelerinde yoğunluk olmayan kısa cümleler olduğunu gördükçe, bu işin zekasızlık katsayısına kayıtsızlık öldürüyor beni. Her az konuşanın öz konuşmadığını kavrayamamak ve bunlarla övünmeye teşvik olmak veya teşvik etmek nasıl bir cehaletin mutluluğudur? Ha yani bir de mutlular, “yaptım, oldu” zihniyetiyle!
Az laf çok işse, az laf söyleyip, neden çok iş yapmıyor kimse? Herkes sadece az şey söylüyor. Onu da söylemiyor da telefonuna yazıyor. Bütün arabalar beyaz ve gri, bütün evler renksiz, bütün cümleler kısa, her fikir ya siyah ya beyaz, ketçapla mayonez bedavayken diğer lezzetteki soslar lükse giriyor diye parayla! Offff daraltılıyorumm!!!!!
Neyse ki, sürekli taciz halinde sorular sorsa da, harf sayısı limitine benim bile yakalanmadığım bir facebook durum güncellemesi, ölmeye yüz tutmuş olmasa da kısmen edepli, kafa açan sözlük formatları ve formatı formatsızlık üzerine kurulmuş ve şekil şartsız, kalıpsız sözlük formatları var. Özellikle zekice capsleriyle parlayan “öfkeli ve küfürbaz” sözlükçülerin “eli yüzü düzgün, bakımlı tikky” twittercılara bir alternatif olarak var olması ruhuma huzur bulduruyor. Dersen ki A’dan sonrasını okumadım, özet geç… Zekana hürmet gösteririm. Ama, özetin de özetini geçerek özet açıklarım bu da böyle biline!

7 Şubat 2013 Perşembe

Kahvaltı

Sabahları kahvaltıya gidilen yer doğrultusunda prestij sahibi olmak nasıl bir sosyal statü göstergesi haline gelmiş, zikredilince nasıl bir haz veriyor çok merak ediyorum. Böyle otun bokun tarihi şeklinde dallar oluyor ya hani, böyle mevzuların da nereden doğduğu da sunulmalı. Bir de ben düşününce boş işler müdürü oluyorum da, böyle ucuz insanlar pek havalı, pek süper!:S
Sabah tüketilen ekmek peynirin maliyeti 50 kuruş olacakken, hiç üşenmeden uykusunu bir kenara bırakıp kilometrelerce uzakta bir yere gidip, manzaralı-lüks gerekli gereksiz özelliklere sahip bir yer seçmenin mantığı nedir?
"Sıkıntıdan, stresten uzaklaşıyorum." Gittiğin yer insan kaynıyor, gürültü, trafik, yol, maliyet! Seni zaten para kazanmaya ve stres sahibi olmaya iten şey o kahvaltıya 50 lira vermen gerzek! "Huzur veren manzara" da o gürültü ve yapaylık içindeyken, güzel bir tablo seçmiş mekana da gitsen aynı izlenimi verecek verimsizlikte... pöfff... sıkıcı vızıltılar! demeyin bana yaa tavsiyeye de gerek yok, iyiymiş, kötüymüş:S Corn Flakes de yesen kahvaltı, boğazda kahvaltı kiyfi yapsan da... TEY!!!
Yandex.Metrica